ÜSTADIN GİZLİ İSMİ
Hadîs-i sahihte rivayet edilen: “Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın geleceğini ve şeriat-ı İslâmiye ile amel edeceğini, Deccal’ı öldüreceğini” imanı zaîf olanlar istib’ad ediyorlar. Onun hakikatı izah edilse, hiç istib’ad yeri kalmaz. Şöyle ki:
O hadîsin ve Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri mana budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek
Âl-i Beyt’ten Muhammed Mehdi
isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan’ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır. Mektubat ( 56 )
Üstadın Göbek İsmi
Üstadın müdakkik alim talebesi Ahmed Feyzi Kul, Hazinetül Burhan adlı eserinde şöyle diyor:
Hazret-i Bediüzzaman‘ın adı yalnız “Said” değil,
“Muhammed Said”dir. Buna hemşehrileri şehadet ediyorlar.
Lihikmetin göbek adı gizlenmiş, belki de kasdî olarak yalnız Said adı iştihar etmiştir.”
Mehmed Said Nursî” (mehmet bilindiği üzere yazılış olarak muhammedle aynı harfleri tazammnun eder ve mehmet isminin aslı Muhammed’dir)
Üstad Bediüzzaman’a ait, calib-i hayret ve dikkat bir diğer isim ve imza şekli ise, “Mehmed Said Nursî” yazılışıdır.
Bu isim ve imzayı, fethinin 500. yıldönümü vesilesiyle geldiği İstanbul’da kullanır. Üstelik, Samsun’da görülen Nur dâvâsıyla alâkalı bir dilekçede…
Şöyle ki: 1953 yılı baharında Emirdağ’dan gelerek üç ay kadar İstanbul’da kalan Bediüzzaman, o günlerde Samsun Mahkemesinde görülmekte olan “Büyük Cihad” dâvâsına rahatsızlığı sebebiyle gidip katılamayacağından, savcılık makamına dilekçe ile başvuruda bulunuyor.
İşte, bu 6 Mayıs 1953 tarihli dilekçenin altında sol işaret parmağının izi bulunan Üstad Bediüzzaman, ikamet adresinin hemen altında yazılan ismini “Mehmed Said Nursî” olarak yazdırırken, imzasını da “Mehmed Said” şeklinde atmış.
(Bkz: N. Şahiner; Bilinmeyen Taraflarıyla B. S. Nursî, Kasım 1991 baskısı, s. 400.)
Şimdi âhirzamanda gelecek olan Mehdî’nin zuhuru hakkında Ebced ve Cifir ile yapılmış bazı istihraclardan bir kaç nümûne arzedelim:
1- El-Tabakat-ı Kübra – Şa’ranî, kenarında sh: 5’de Hazret-i Mehdî’nin 1200 Hicrî asırda zuhuredeceğini yazmıştır.
2- Nur-ul Ebsar kitabı kenarından tab’ edilmiş İs’af-ur Ragibîn eseri sh: 154’de İmam-ı Şa’ranî’den naklen Mehdî’nin Hicrî 1255’de doğacağını yazmıştır.. ki bu tarih, Hicrî-i Şemsî hesabının karşılığında Hicrî-i Kamerîce olsa 1294 eder.
3- Yine Ahmed Zeynî Dahlan El-Fütûhat-ul İslâmiye eseri 2/296’da Şeyh Salahaddin Es-Safedî’nin Eş Şeceret-ün Numaniye eserinden naklen: Osmanlı Devletinin, Hazret-i Mehdî’nin zuhuruna kadar devam edeceğini ve bu devlet, herşeyiyle Mehdî’ye yardımcı olacağını kaydetmiştir.
4- El-İşaa Fi-Eşrat-is Sâ’a eseri sh: 189’da, Kur’an’ın “beğteten”kelimesinin cifrî karşılığı olan 1407’de Mehdî’nin zuhur asrı olacağını kaydetmiştir.
5- Şeyh Muhyiddin-i Arabî Anka-u Mağrib eseri sh: 77’de ج ض خ harflerinin Ebcedî hesabıyla 1403 eder ki, bu tarihte Mehdî’nin zuhur edeceğini yazmıştır.
R.Nur’un Kudsi Kaynaklarından alıntı
…Bediüzzaman Said Nursî, On Dördüncü Asr-ı Muhammedînin ve Yirminci Asr-ı Milâdînin minaresinin tepesinde durup, muasırları olan ehl-i İslâm ve insaniyete bağırıyor ve bu asrın arkasında dizilmiş ve müstakbel sıralarında saf tutmuş olan nesl-i âti (Hâşiye) ile bir Mürşid-i A’zam, bir Müceddid-i Ekber olarak konuşuyor…T.H 159 p son
…âyât-ı Kur’aniyenin Risale-i Nur’a işaretleri ve tevafukları ekseriyet ile kuvvetli bir münasebet-i maneviyeye istinad ederler. Evet bu gelecek âyât-ı meşhure müttefikan onüçüncü asrın âhirine ve ondördüncü asrın evveline
cifirce bakıyorlar ve Kur’an ve iman hesabına bir hakikata işaret ediyorlar. Ve medar-ı teselli bir “Nur“dan haber veriyorlar. Ve o zamanın dalalet fitnesinden gelen şübehatı izale edecek, Kur’anî bir bürhanı müjde veriyorlar.Şualar 686 p son
S- Bazı adam, dediğiniz gibi demiyor. Belki “Mehdi gelmek lâzımdır.” der. Zira dünya şeyhuhet itibariyle müşevveştir; İslâmiyet ağrazın teneffüsü ile müzelziledir.
C-
Eğer Mehdi acele edip
gelse; baş-göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya ve mümehhed oldu. Zannettiğiniz gibi çirkin değildir…Münazarat 12 p1
…Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır… Münazarat 48 p1
Hakikatlı bir hatıra: 1955 yılı sonbaharında Isparta’da Üstadımızın yanında birkaç gün kalmıştım.. Orada iken, birgün Ahmet Feyzi Kul Ağabey Üstadımızın ziyaretine gelmişti. Beraberinde bir iki arkadaşı da vardı. Üstadımızın odasına ziyaret için girdiklerinde, yüksek sesle Üstadımıza karşı: “Bütün dünya reddetse, hiçbir kimse kabul etmezse ve sizde hep inkâr etseniz; ben daima sizi ahirzamanın Mehd-i A’zamı olarak bileceğim ve tanıyacağım” demesine karşılık, Hazret-i Üstadın mübarek gülmelerinin sesi odasının dışında işitiliyordu. Ben (Abdülkadir) bizzat bu hadiseye şahid oldum ve konuşmalarını aynen işittim. Elhamdülillah.
A.Badıllı İfhamname