“ Ey o Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına hep söyle: cilbâblarından üzerlerini sıkı örtsünler, bu onların tanınmalarına, tanınıp da eza edilmemelerine en elverişli olandır, bununla beraber Allah bir gafûr rahîm bulunuyor.”
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى اۤلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
HANIMLARDA TESETTÜRÜN ŞERÎ ÖLÇÜLERİ
Hicab; yani tesettür âyetleri, üç defada, üç mertebeyi natık(konuşan ) olmak üzere nazil olmuştur.
Birinci mertebede: Ahzab suresi 59. âyet-i kerimesiyle yüzlerini örtmekle mükellef oldular.
يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنينَ يُدْنينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابيبِهِنَّ ذلِكَ اَدْنى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَحيمًا
“ Ey o Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına hep söyle: cilbâblarından üzerlerini sıkı örtsünler, bu onların tanınmalarına, tanınıp da eza edilmemelerine en elverişli olandır, bununla beraber Allah bir gafûr rahîm bulunuyor.”
CİLBAB KELİMESİNİN TARİFLERİ
Ayet-i Kerimede geçen “cilbabın” tarifi husunda, “baş ve saç dahil bütün vücudu örten geniş ve kalın örtüdür” diye bütün tefsirler ittifak ederler. Ezcümle:
Elmalılı Tefsiri (Sh:3927 ):” “cilbab”, baştan aşağı örten çarşaf, ferace, car gibi dış kisvesinin adıdır. …Çarşaf ve peçe… “ demektir.
Tefsir-i Celaleyn, İbn-i Kesir(C3 114),Alusi (C22 89):Bu üç tefsirin ortak “Cilbab” tarifi ise şöyledir: Bir ihtiyaç için kadın dışarıya çıktığı zaman vücudun bütününe teşmil edip geriye kalan kısmıyla tek bir gözü açık kalacak şekilde yüzünü örttüğü elbise.
Tefsir-i Hazin(C3 114):Kadının iç elbise (ev içinde giydiği) ve baş örtüsünün üzerine örttüğü elbise.Bu tefsirde nakledilen ve İbn-i Abbas (R.A) ‘a ait cilbab tarifi şöyledir; “Kadınlar bir tek gözlerini açık bırakmak suretiyle baş ve yüzlerini örttükleri örtü.
Kamus-i Osmani: Gömlek, çar, ferace
Lisan-ül Arab: Kamis, başörtüden geniş elbise
Ahter-i Kebir: “Cilbab, car ve izardır ki kadınlar dışarı çıktıklarında giyerler. Yani baş örtüsü ve melhafe gibi bir örtü.”
“İzar” ise şöyle tarif edilmiştir: “Başından ayağına kadar örten sevb, örtü.”
Çeşitli tefsir ve lügatlerden nakledilen tariflerden de anlaşılacağı üzere farklı tarifleri olan “Cilbab” ın çeşitleri olmakla beraber bedenin tümünü örten bir elbise oluşu hususunda da hepsi ittifaktadırlar.
Yine müfessir ve imamlar, âyette geçen cilbabı, ekseriyetle böyle beyan ederler. Bu cilbabda süslü biçimler ve güzel görünmek için süslemelerin şeriatça yapılmaması gerekiyor.
Malum olduğu üzere bütün şekiller ve renkler göz için; göz dahi şekiller ve renkleri görüp idrak etmek ve alâka duymak içindir. Eğer görme olmazsa, şekiller ve renkler, insan için gayb âleminden sayılırdı.
Bu hakikata binaen kadın, vücudunu örttüğü cilbabında tezeyyüne (güzel görünmeye) müteallik şekiller ve renkler bulunması, kendisine bakanların hissî dikkatlerini ve alâkalarını çekmeye vesile olduğundan şeriatça bunlar caiz görülmemiştir.
Müfesir ve İmamlar, ayette “Cilbab” kelimesiyle ifade edilen örtünün şekil ve sınırlarını da şu yedi madde ile özetlemişler ve bu ölçülere haiz olan elbisenin ismi ne olursa olsun şer’i olduğunu bunun dışında kalanların ise şeriata uygun olmayacağına hükmetmişlerdir.
1-Bedeni bütünüyle örten bir elbise olmalıdır.Bedeni örtecek bu elbise: “Cilbablarını üstlerine örtsünler…” ayet-i kerimesinde geçen “Cilbab” kelimesinin tanım sınırları içine girmiş olmalıdır.Giydiği elbise kollu olsa bile her yönden sarkmış olmalı ve bedene yapışmamalıdır.Kadının beden ve organlarını giyilen elbise belli etmemelidir.
Hz.Ümmü Seleme (R.A) şöyle demiştir: “Cilbablarını üstlerine örtsünler…” emri nazil olunca,ensar kadınları baştan aşağıya cilbablarına bürünmüş olarak çıktılar.
Hz.Aişe (R.A) şöyle demiştir: Allah ilk mühacir kadınlarına rahmetini ihsan buyursun. “Başörtülerini …” emri nazil olunca elbiselerinin eteklerini parçaladılar ve onlarda başörtüsü yaptılar. Tac tercümesi c3 sh:315-316
2- Kadının giyeceği elbise kalın olmalı, ince olmamalıdır.
İslami tesettürden gaye vücudu örtmektir.Giyilen ince elbise vücudu gerçek manada örtmeyeceği için,örtü olamaz.İnce elbise erkeğin bakışına mani olamadığı gibi,bakanın bakışını da perdelemez.
Hz. Ebubekir (R.A) nın kızı Esma (R.A) üzerinde ince ve şeffaf bir elbise olduğu halde Hz. Resulullah (S.A.V) in yanına girdi. Allah resulu (S.A.V) ona iltifat etmedi ve: “Ya Esma! Kadın hayız görüp buluğa erince –yüzüne ve ellerine işaret ederek-ancak şurası ve buralar müstesna, vücudunun bir tarafının görülmesi caiz değildir. Tac tercümesi c3 316
3- Giyilen elbise geniş olmalı,dar bedeni gösterecek kadar şeffaf ,vücud ve organlarının şeklini ortaya koyacak şekilde olmamalıdır.
Hz. Peygamber (S.A.V): “Ehl-i cehennemden iki zümre var ki,bunları (dünyada henüz) görmedim.Sığır kuyrukları gibi kırbaçlar tutarak onlarla insanları döğer (ta’zir ve ta’zib eder)ler. Diğer bir takımı kadınlardır ki; gerçi giyinmişlerdir, fakat çıplak görünürler (zinet yerlerini açarlar, vücut hatlarını belirtecek şekilde ince ve dar elbiseye bürünürler.)Başka kadınları kendileri gibi yapmağa teşvik ederler.Bunların başları içine doldurdukları bezler ve saçlarla deve hörgüçlerine benzer.İşte bunlar ne cennete girerler,ne de pek uzak mesafeden intişar eden (yayılan ) rayihasını (kokusunu) koklarlar. Riyazussalihin c3 198
4- Giyilen elbise erkekleri tahrik ve dikkatlerini çekecek şekilde koku yaymamalıdır.
Hz.Peygamber (S.A.V): (Harama) Bakan her göz zina edicidir.Kadın (elbisesiyle)koku yaydığı halde bir meclisten geçerse o da zina ediyor (zina etmiş gibidir).
Musa bin Yesar’dan:
Hz. Ebu Hüreyre (R.A)’ın yanında kokusu etrafa yayılan bir kadın geçti. Ebu Hüreyre (R.A) ona sordu:
-Nereye ya Ümmül Cebbar?
Kadın cevap verdi.
-Mescide gidiyorum.
Ebu Hüreyre (R.A):
-Güzel bir iş mi yapıyorsun?
Kadın:
-Evet dedi.
Ebu Hüreyre (R.A) kadına:
-“Geriye dön ve yıkan” dedi. “Ben Resulullah (S.A.V)’den
“Kokusu etrafa yayıldığı halde mescide gitmek üzere evinden çıkan bir kadın,evine dönüp yıkanıncaya kadar,Allah ondan namazını kabul etmez.” Dediğini işittim.M. Ali Essabuni Tefsir-ül Ayat-ul Ahkam c2 381
5- Kadının giyeceği elbise erkeklerin giydiği cinsten veya onlara benzer türden olmamalıdır.
Hz. Abbas (R.A)dan rivayet edilmiştir ki; Hz. Peygamber (S.A.V): “ Kadınlardan erkeklere benzemeye özenenlere ve erkeklerden de kadınlara benzemeye özenenlere lanet etti.”
İbni Abbas (R.A)dan rivayet edilmiştir ki; Resulullah (S.A.V): “Erkeklerden kadın kılıklı ve kadınlardan da erkek kılıklı olanlara lanet etti.Onları evlerinizden çıkarın” buyurdular.Sünen-i Tirmizi tercümesi c4 487
6- Kadının giyeceği elbise topuk kemiklerine kadar inmeli fakat topuk kemiklerinden uzun olmamalıdır.
Hz. Peygamber (S.A.V): “Elbisesini topuk kemiklerinden fazla uzatan cehennemdedir.” buyurmuşlardır. Buhari Kitab-ül Libas
7- Kadının giyeceği elbise dikkati üzerinde toplayacak renk,şekil ve süslerden uzak,sade ve gösterişsiz olmalıdır.Yani bulundukları ortamda bakıldığında hemen fark edilecek derecede alacalı bolacalı,fazla desenli olmamalıdır.Elbise için geçerli olan bu husus başörtüsü içinde geçerlidir.
İkinci mertebede: Ahzab suresi 53. âyet-i kerimesi muktezasınca (gereğince) irha-ı hicab (yani: perdeyi indirmek ve perde arkasında kalmak) ile emrolundu ki, harem ile selâmlığı ayırmak, yani evde kadınlarla erkeklerin yerlerini ayırmak demektir.
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَا تَدْخُلوُا بُيُوتَ النَّبِىِّ اِلَّا اَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرينَ اِنيهُ وَلكِنْ اِذَا دُعيتُمْ فَادْخُلُوا فَاِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَاْنِسينَ لِحَديثٍ اِنَّ ذلِكُمْ كَانَ يُؤْذِى النَّبِىَّ فَيَسْتَحْي مِنْكُمْ وَاللّهُ لَايَسْتَحْي مِنَ الْحَقِّ وَاِذَا سَاَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَسَْلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ذلِكُمْ اَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللّهِ وَلَا اَنْ تَنْكِحُوا اَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِه اَبَدًا اِنَّ ذلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللّهِ عَظيمًا
“Ey iman edenler! Yemeğe izin verilmeksizin, vaktine de bakmaksızın, Peygamberin odalarına girmeyiniz. Fakat davet edildiğinizde hemen girin. Yemeği yeyince hemen dağılın, yemekten sonra sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamberi rahatsız ediyor, lakin utandığından ötürü, size karşı bir şey söylemiyordu. Oysa Allah, gerçeği açıklamaktan çekinmez. Eğer müminlerin annelerinden birşey soracak veya isteyecek olursanız, onu perde arkasından isteyiniz.
Böyle yapmanız, hem sizin hem de onların kalpleri yönünden daha nezihtir. Sizin Allahın Resûlünü rahatsız etmeniz ve kendisinin vefatından sonra onun eşlerini nikâhlamanız asla helal değildir. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.”
Mezkûr Ahzab suresi 53.âyetini Elmalılı Hamdi Yazır Efendi tefsirinde şöyle izah etmektedir:
“Bu âyetten sonra harem farz kılınmıştır ki; o zamana kadar Arab’da âdet değildi. (Harem usûlü) hem erkeklerin hem kadınların kalbleri için daha ziyade temizliktir. Yani şeytanî hatıralardan, vesveselerden uzaklaşılır, iffet ve ismet (günah işlememek) hisleri daha ziyade yükselir; edeb, nezahet, takva, ihtiram artar.” (Elmalılı Tefsiri 3921)
Ümmü Seleme’nin rivayet ettiği bir hadis şöyledir: “Ben ve Aişe (başka bir rivayette: Ben ve Meymune) Resûlullah’ın (asm) yanında idik. O esnada (gözlerinden âmâ olan) İbn-ü Ümmü Mektum, huzura girmek için Resûlullah’tan izin istedi. Peygamber (asm) bize emretti ki: “Perdeyi çekin”. Biz: “O âmâ değil midir?” dedik. Peygamber (S.A.V.) : ‘ Siz ikiniz âmâ mısınız ki?!..’ diye ferman buyurdu.”
İbn’ul-Arabî bu hadîsi ve daha başka hadisleri; erkeğin cilbabsız nâmahrem kadına yakından bakması caiz olmadığı gibi; kadının da erkeğe yakından serbestçe bakmasının caiz olmadığına delil getirmiştir.
Üçüncüsü: Nur suresi 31 ve Ahzab suresi 33. âyet-i kerimeleri mucibince, şer’î bir zaruret olmadıkça kadınların hanelerinden çıkmaları nehyolundu ki, bazı ümmehat-ı mü’minîn, ( Peygamberin hanımları ki onlar müminlerin anneleridir) vücudlarının karaltısını bile göstermekten sakınırlardı. (S.B.M. ci:1, sh:140, 120. hadisin izahından)
Nur suresi 31. ayet-i Kerimesinde
وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدينَ زينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدينَ زينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ ابَائِهِنَّ اَوْ ابَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَائِهِنَّ اَوْ اَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنى اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنى اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِعينَ غَيْرِ اُولِى الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفينَ مِنْ زينَتِهِنَّ وَتُوبُوا اِلَى اللّهِ جَميعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“ Mü’min kadınlara da söyle: gözlerini sakınsınlar, ırzlarını muhafaza etsinler, ziynetlerini açmasınlar, zâhir olanı başka ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, ziynetlerini açmasınlar, ancak kendi kocalarına yâhud kendi babalarına kocalarının babalarına yâhud kendi oğullarına, yâhud kendi biraderlerine, yâhud kendi biraderlerinin oğullarına, yâhud hemşirelerinin oğullarına yâhud kendi kadînlarına yâhud kendi ellerindeki memlûklerine, yâhud ihtiyacı olmıyan erkeklerden uyuntulara, yahud henüz kadınların avretlerine muttali’ olmıyan çocuklara, müstesna, gizledikleri ziynetleri bilindiye (bilinmesi için) ayaklarını da vurmasınlar, hepiniz Allaha tevbe edin ey mü’minler ki felâh bulabilesiniz”
Ayette geçen بِخُمُرِهِنَّkelimesi hW’in cemi olup bütün tefsirler,fıkıh kitapları ve lûgatler “hanımların baş örtüsüdür” diye ittifakla hükmetmişlerdir.
Ahzab suresi 33. ayeti kerimede:
وَقَرْنَ فى بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُولى وَاَقِمْنَ الصَّلوةَ وَاتينَ الزَّكوةَ وَاَطِعْنَ اللّهَ وَرَسُولَهُ اِنَّمَا يُريدُ اللّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهيرًا
“Hem vekalarınızla (vakar ile) evlerinizde durun da evvelki cahiliyyet çıkışı gibi süslenib çıkmayın, namaz kılın, zekât verin, Allah ve Resulüne itaat edin, Allah sâde şunu istiyor: sizden kiri uzaklaştırsın da ey ehli beyt sizi tertemiz, pampâk etsin!”
ZİNETTEN MAKSAT
İbn-i Cerir, Ebu Hayyan, Hz. İbn-i Abbas (R.A.) dan şöyle dediğini rivayet ediyorlar:
“Kadın cilbabını cebin denilen yüz cebhesinin her iki tarafına kadar getirip kapatır. Bağlıyarak ondan sonra örtüsünü burnu üzerine atar. Her ne kadar iki gözü açık kalsa dahi. Fakat boynunu, göğsünü ve yüzünün büyük çoğunluğunu (yani, gözleri açık kalabileceğinden dolayı yüzünün hepsini denmeyip ekserisini demiş) örter.” (Bahr-ül Muhit cilt:7, sh: 250)
“Yüz avret değildir, açık kalabilir diyen âlimler, şu şartla demişler: Eğer fitneyi (şehveti) uyandıracak boya vesaire gibi, yüzün zinet maksadıyla kullanılan bir şey mevcud değilse ve fitneden de emniyeti varsa (meselâ pir-i fani olmuş bir kadın gibi), işte bu halette yüzünü açabilir. Yoksa fitne ihtimali olduğu takdirde bil’ittifak kadın yüzünü açık bırakması haramdır.” ( Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkıhı 260)
“İhticab ve mesturiyetin “yani, perdelenme ve örtünmenin” nev’i ikidir. Biri: Hane içinde ihticabdır ki, kadın kısmı evi içinde zevcinin ve mahremlerinin gayriye muhalit (yani beraber ve birarada) olmamak ve görünmemektir. Diğeri: Hane dışında ihticabdır ki, kimseye görünmemek üzere yüzünü ve baştan aşağıya kadar bütün endamını (vücudunu) ve hatta libasını (yani evde giydiği elbisesini) örtmek ve gizlemektir. Bunun zıddına tekeşşüf (açılma) ve bunun da ifratına tebezzül (yani, ayak altına düşmüş ve herkesin oyuncağı olmuş derecede kıymetsiz ve mübtezel olmak) tabir olunur.
Kadınlar tekeşşüften ve tebezzülden ve ricalin (erkeklerin) iştihalı gözlerine, dar örtülerle arz-ı endam etmekten memnu’durlar. Yüzlerini ve ellerini hatta ayaklarını, namazda açık bulundurabilirler. Velâkin zaruret olmadıkça mahrem olmıyana bunları (yani yüzlerini, ellerini ve ayaklarını) dahi gösteremezler. Sokakta yüz açmak ve libasın (yani evde giydiği elbisenin) kolunu veya eteğini örtüden (yani cilbabdan ve çarşaftan) çıkarmak, şeriatın emrine muhaliftir. İhticab (tam örtünmek) emr-i Kur’anîdir. Onda (örtünmede) tehavünün (yani, örtünmede lâkaydlık ile hassasiyet göstermemenin) vebali büyüktür. Yüz namahrem değildir tabiri, salât (namaz) hakkında olmaktan gayride galattır. (Yani: Yüz, namaz dışında örtülmelidir.)
Sure-i Celile-i Ahzab ile inen hicab (örtünme) âyetinde: Açık-saçıklık, nehiy (haram) ve kadınlar erkekle ihtilattan (karışık bulunmaktan) men’ olunarak örtü altında siyanet kılındılar (yani, muhafaza altına alındılar). Zinetlerinden madud olan libasları (yani, süs eşyası kabul edilen evde giydikleri elbiseleri) dahi erkeklerden örtünmeye mecbur olarak (yani kadınlara emredilerek) bürgü ve çarşaf içinde bulundular ve yüzlerine peçe çekip yalnız gözlerini açık bulundurdular.” (Mehmed Zihni Efendi Nimet-ül İslâm III. Kısım 71)
Nûr Sûresi 24:31وَلَا يُبْدينَ زينَتَهُنَّ
“Ve zinetlerini izhar etmesinler.” Kadının zineti denince örfte tac, küpe, gerdanlık, bilezik ve emsali gibi şeyler tebadür eder.( öncelikle akla gelir)
Sure-i A’rafta 7:31يَا بَنى ادَمَ خُذُوا زينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍâyetinde zinet, elbise demek olduğu da geçmiştir. O halde bu zinetleri açmak bile menhî olunca bunların mahalli olan bedeni açmak evleviyyetle nehyedilmiş olur. Yani bedenlerini açmak şöyle dursun, üzerlerindeki zinetleri bile açmasınlar.” Elmalılı Tefsiri 3503
“ Kızlar ve kadınlar baştan aşağıya kadar örtündükten başka, yürürken de edeb-i vakar ile yürüsünler. Örtüp gizledikleri sun’î veya hılkî zinetleri bilinsin diye bacak oynatıp, ayak çalmasınlar. Çapkın yürüyüşle nazar-ı dikkati celbetmesinler.” Elmalılı Tefsiri 3508
“Tesettür etmeyip de bütün güzellik ve süs püsleriyle kendini yabancı gözlere vaz’ ve teşhir eden bir kadın, tabiidir ki istiklal ve hürriyetini ve vakar ve izzetini muhafaza edemez.” Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü
Hanefi uleması büyüklerinden olan Alaeddin Ebubekir bin Mesud el Kesai hazretleri “zînetlerini ancak şu kimselere göstersinler” ayet-i celilesinde açıklanan zinetin esasen iki çeşit olduğunu ifade etmiştir.Bunlardan biri zinet-i zahire,diğeri ise zinet-i batıne dir.Zinet-i zahireden maksat;gözdeki sürme,parmaklardaki yüzük,kına,ayaktaki gümüş halka vs dir. Zinet-i batıne ise baş bağı,saç bağı,kulaktaki küpe,göğüs ve gerdandaki hamail,ince kolye,koldaki bilezik,bacak ve incikteki halhaldir.
Ayet-i kerimede geçen ve açılıp gösterilmesi haram olan zinet,zinetin kendisi (kolye,küpe vs) değil, asıl bunların takılı olduğu organlardır.Zira bu süsler çarşıda tezgahlarda da satılmaktadır.
Yine ayet-i kerimede geçen “ancak bunlardan görünmesi zaruri (yerler) müstesnadır.” cümlesinde gösterilmesine izin verilen zînet-i zahire yerleri (yüz ve eller) olup bu yerler ihtiyaç ve zarurete binaen avret olma hükmünün dışında tutulmuşlardır.Zira alışverişte kadının alacağı şeyleri görüp tutması zarureti vardır.Buna binaen Hanefi mezhebi kadının el, yüz ve bazı rivayetlerde ise ayağın bileğe kadar olan kısmı şehveti tahrik etmiyor veya etme ihtimali meydana gelmiyor ise yani fitneye sebebiyet vermeyecekse açılmasına ruhsat verilmiştir.
Şafiî mezhebine göre ise kadının yüzü dahil tüm vücudu ayak bileklerine kadar avret sayılmıştır. Şafiî mezhebi Hz.Aişe (R.Anha) validemizin içtihadını esas kabul etmiştir.Zira o ayet-i kerimede geçen “ancak bunlardan görünmesi zaruri (yerler) müstesnadır.” Cümlesiyle açılmasına izin verilen kısmın sadece bir gözle sınırlı olduğunu kabul etmiştir.Bu içtihadın gerekçesi olarak; yabancı kadınlara bakmanın haramiyeti, fitneyi (şehveti) tahrik etme korkusundan kaynaklanır. Oysa kadının bütün güzelliği yüzünde toplanmış olduğundan bir kadının yüzüne bakma hususunda fitne ve fesat korkusu, sair organlarınki kadar olmasa da geri kalmayacak derecede olduğundan yüzün de kapatılması zorunludur.Lakin tamam kapatıldığında kadının yolda yürümesi güçleşeceğinden (zarurete binaen) bir gözünü açmak caiz olur.Zira zarurete binaen sabit olan bir hüküm ancak zaruret yerine ait olup,o zaruret yerini kesinlikle aşmaması zorunludur.Binaenaleyh izin ancak zaruret yeri olan göz ile sınırlıdır.
Yüzün örtülme meselesinde Şafiî mezhebinin görüşü azimet (takva olanı,faziletli olanı), Hanefi mezhebinin görüşü ise ruhsattır (zaruri durumda amel edilme izni).Binaenaleyh Hanefi mezhebinin görüşü ile amel etmek caiz ise de bazı sakıncaların doğma ihtimali olduğundan bu ahirzaman fitnesinde Şafiî mezhebinin görüşü ile amel etmek daha tedbirli ve daha tercihe şayandır.Bu sebeple son devrin Hanefî uleması kadınların peçe takması prensibini benimsemişleridir.
Gece uykuya yatacağı vakit ve seherden evvel uykudan kalkılacak saate de şeriat örfünde(geleneğinde) “avret” denir. Öğle ve öğle uykusu zamanına da keza aynı isim verilmiştir. (Çünki o anlarda uyku ve sair sebebler dolayısıyla insan açık saçık bulunabilir. İzinsiz, haber vermeden, kimse başkasının yanına bu vakitlerde girmemesi İslâm âdabından ve Kur’an emirlerindendir.) Erkeklerde, göbek ile diz kapağı arasında kalan kısma avret denir. Fitne ve içtimaî ahlâksızlıkların olmadığı İslâmî bir cemiyet yapısı içinde, kadınlarda avret şöyle tarif edilmektedir:
“Hürre olanların (köle ve cariye olmayan kadınların) yüzleriyle ellerinden başka bütün bedenleri avrettir. Yüzleriyle elleri ise ne namazda, ne de bir fitne korkusu bulunmadıkça namaz dışında avret değildir. Ayaklarında ise ihtilaf vardır. Esahh (en sahih, çok doğru) görülen kavle nazaran, ayakları da avret değildir. Bunlar ile yolda yürümek ihtiyacı vardır. Bu cihetle bunları örtmek bahusus fakireler hakkında müşkildir. Diğer bir kavle nazaran hürrenin namazı, ayağının dörtte biri nisbetinde açık bulunmasıyla bozulur. Diğer bir kavle göre de, ayakları namaza nazaran avret mahalli sayılmazsa da, namaz haricinde avret mahalli sayılır. Bu ihtilaftan kurtulmak için, ayaklarını örtmeleri evladır. Sahih olan kavle göre hür kadınların kolları da, kulakları ile salıverilmiş saçları da avrettir.” Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslâm İlmihali 99
“Erkeğin erkeğe karşı olduğu gibi, kadının kadına karşı avreti de göbekten dize kadardır. Maadasına (başkasına) nazarı caizdir.” Elmalılı Tefsiri 3508
“(Kadınlar yürürken) zinetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar mealindeki (Nur suresi 31.) âyetine istinaden Hanefi üleması kadının sesi de avrettir, başkasına hususi duyurması caiz değildir demişlerdir. Şafiîler ve bazı ülema ise, bir fitne olmaması halinde avret olmadığına hükmetmişlerdir.” Ruh-ul Beyan Li-l Alusî, ci: 18, sh: 146
A’raf Suresi 26. ayette ” Ey Âdem oğulları! bakın size çirkin (ayıp) yerlerinizi örtecek libas indirdik, hıl’at indirdik, fakat takvâ libası, o hepsinden hayırlı, bu işte Allâhın âyetlerinden, gerektir ki düşünür ıbret alırlar” âyetiyle avret yerlerinin örtünmesini beyan ettiği gibi, hadislerde de bu mevzuda hayli rivayet mevcuttur. Ezcümle, “Behz bin Hâkim’in dedesi Muaviye bin Hayda (R.A.) dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
—Ya Resulallah! Avretlerimizin neresini örteriz? (Örtmemiz gerekir?) diye sordum. Efendimiz (bana):
—Sen avretini (helalın olan) karından veya cariyenden başka herkesten sakla! buyurdu. Ben:
—Ya Resulallah! Eğer kavm kendi aralarında (karışık ve bir yerde) olsalar, (avretle ilgili hüküm nedir?) bana bundan haber ver, dedim. Efendimiz (bana):
—Avretini hiç kimseye göstermemeye gücün yeterse, sakın avretini kat’iyyen gösterme!” buyurdu. (Ben):
—Ya Resulallah! Eğer birimiz (tek başına) boş bir yerde olursa hüküm nedir? diye sordum. Buyurdu ki:
—İnsanlara nazaran Allah’tan haya etmek daha vacibdir.» (İbn-i Mace, 9. Kitab-ün Nikah, 28. bab, 1920. hadis meali)
«Ebu Said-i Hudri (Radıyallahü Anhü) den rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) şöyle buyurdu demiştir:
Kadın, kadın avretine bakmasın. Erkek de, erkek avretine bakmasın.» (İbn-i Mace Kitab-üt Tahare, 137. bab, 661. hadis meali)
“Ebu Said-i Hudri (R.A.) şöyle demiştir:
—Resulullah (A.S.M.) buyurdu ki: “Erkek erkeğin avret yerine, kadın da diğer kadının avret yerine bakmasın. Erkek erkeğe bir tek yatak içinde sürtünmesin” buyruluyor.” (Sahih-i Müslim Kitab-ül Hayz, 74. hadis meali ve Sahih-i Buhari 8. Kitab 8, 10, 12. babları da avret ile alâkalıdır.)
KADININ SESİ
Ahzab suresi 32 ayet-i keriemde
يَا نِسَاءَ النَّبِىِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذى فى
قَلْبِه مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا
Ahzab suresi 32.ayette “Ey Peygamberin kadınları siz kadınlardan her hangi biri gibi değilsiniz, eğer korunur takvalı olursanız, onun için söylerken kırıtmayın da kalbinde bir maraz bulunan tamaâ düşmesin, güs güzel, dos doğru söz söyleyin”
Bütün müfessirler, Hz. Peygamber S.A.V’in hanımlarına hâs olan bu gibi hitabların aynı zamanda umum ehl-i iman hanımlarına da dolayısıyla şumülü vardır diye ittifak etmişlerdir.
Nur suresi 31. ayet-i Kerimede geçen “Gizledikleri süslerinin bilinmesi için ayaklarını (yere) vurmasınlar.” ifadesiyle ile zinete delalet eden yani varlığından haberdar eden, zinetin sesinin dahi işittirilmesi yasak edilmiş olduğundan, kadının zaruret olmadan sesini yabancı erkeklerin işitebileceği kadar yükseltmesi yasaklanmıştır.Yine Ahzab suresi 32.ayette geçen “ söylerken kırıtmayın” ifadesi ile kadının yabancı erkekler ile yumuşak bir eda ile, kırıtarak, şehveti tahrik edecek şekilde konuşmaları haram kılınmıştır. Kadının sesi avret olup, yabancıların yanında daha ciddi ve her zamankinden daha kalın bir ses tonuyla konuşmaları gerekmektedir.
ERKEK VE KADINLARIN AVRET YERLERİ
(YABANCILARA GÖSTERİLMESİ HARAM OLAN YERLERİ)
Avret yerleri;
1-Erkeğin erkeğe avret yerleri
2-Kadının kadına avret yerleri
3-Erkeğin kadına avret yerleri
4-Kadının erkeğe avret yerleri olmak üzere dörde ayrılır.
1-ERKEĞİN ERKEĞE GÖRE AVRET YERLERİ:
Göbekle diz kapağı arasıdır. Erkek bir başka erkeğin göbek ile diz kapağı arasında herhangi bir yerine bakması haramdır. M.Ali Essabuni Tefsir-ül Ayat-ul Ahkam c2 158
Ebu Said (R.A) naklediyor:
Resullullah (S.A.V): “Erkek erkeğin avretine bakmamalı, kadın da kadının avretine bakmamalı. Bir örtü içinde (yatarken) erkek erkeğe sokulmamalı, Bir örtü içinde (yatarken) kadın da kadına sokulmamalı. Sünen-i Tirmizi tercümesi c4 491
2-KADININ KADINA GÖRE AVRET YERLERİ
Erkeğin erkeğe olan avret yeri ne ise kadının da kadına avret yeri odur.Yani kadın kadının diz ile göbek arasına bakması haramdır.Diz ile göbek arası dışında kalanlar ise sadece mü’min hanımalara zaruret varsa gösterebilir lakin Müslüman olamayan hanımlara göstermesi ise haramdır.Hülasatül Beyan c10 322
3-ERKEĞİN KADINA GÖRE AVRET YERLERİ
Erkeğin erkeğe avret yeri nasılsa erkeğin kadına avret yeri de öyledir.Yani diz ile göbek arası dışını göstermesi haramdır.Kadın kocasının her yerine bakabilir,kocasının hiçbir yeri hanımına avret değildir. M.Ali Essabuni Tefsir-ül Ayat-ul Ahkam c2 154
4-KADININ ERKEĞE GÖRE AVRET YERLERİ
Kadının erkeğe avret yerleri ise bir erkek mahremi olmayan kadının yüz ve ellerinden başka herhangi bir yerine bakması haramdır.Bu haremiyet fitnenin olmadığı toplumlarda geçerli olup fitnenin hakim olduğu toplumlarda ise el ve yüzlere de bakılması haramdır. Ali Essabuni Tefsir-ül Ayat-ul Ahkam c2 154
HANIMLARA YABANCI OLMAYAN ERKEKLER
“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”
Yukarıda meali verilen Ahzab suresinin 35. ayet-i kerimesi nazil olunca bazılar Allah Resulü (S.A.V) e gelerek “ Ya Resulullah (S.A.V) yabancılar gibi bizler de kızlarımız, analarımız, kız kardeşlerimiz, gibi mahremlerimiz (kendileriyle evlenmemiz yasaklanmış) olan kadınlar ile perde arkasından mı konuşacağız? Diye soru yöneltilince cevap olarak Nur Suresinin 31. ayeti :
“ Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”
Nazil olmuş böylece mahrem olanlar ile olmayanlar netlik kazanmıştır. Bu ayet-i kerime ile kadınların on üç sınıf erkekle karışıp görüşmelerine ve onlara karşı çarşafsız bulunmalarına izin verilmiş olup bu sınıf erkekler şunlardır:
1-Kadının kendi kocası
2-Kadının Kendi baba ve dedesi
3-Kadının Kayınbabası
4-Kadının Kendi oğul ve torunları
5-Kadının üvey oğulları
6-Kadının Kendi kardeşleri
7-Kadının erkek kardeşlerinin oğulları (yeğenleri)
8-Kadının kız kardeşlerinin oğulları (yeğenleri)
9-Müslüman kadınlara
10-Kadının kendi köleleri
11-Şehvetten kesilmiş ihtiyar kişiler
12-Henüz baliğ olmamış çocuklar ile Murahik (Çocukluk ile buluğ arası dönemde olan)ler.
13-Kadının Kendi dayıları
14-Kadının Kendi amcaları
İşte mezkür on üç sınıf erkekle kadının karışıp görüşmelerine ve onlara karşı çarşafsız bulunmalarına müsaade edilmiş olup bu sınıfın dışında kalanlar ise istisnai haller dışında ( şahitlik vs) çarşafsız bulunmaları yasaklanmıştır. Bunlarla otel, resmi daireler, okullar, ziyafet meclisleri, bahçeler, çarşı Pazar yerlerinde zaruret olmadıkça karışıp görüşmeleri din-i İslam’ca haram kılınmıştır.
Çocuklarda haya hissinin gelişmesi için gereken terbiyeyi vermek, çocuk terbiyesinde önemli yer tutar. Haya hissi; nasihatten çok, İslâmî adaba uygun yaşayış ile gelişir.
Başta adaba uygun giyinmek, konuşmalarda ciddiyet ve gayr-i ahlâkî hareketlere karşı gösterilen hassasiyet gibi hususlara dikkat gerekmektedir. Büluğ öncesi çocukların küçük yaşta oluşları düşüncesiyle kız çocuklarının başını örtmemek ve kısa giydirmek; erkek çocuklara da moda namı altında dar veya kısa pantolon gibi giysilerin giydirilmesi, haya hissinin gelişmesine manidir.
Peygamberimiz (A.S.M.) bir hadisi şeriflerinde mealen buyuruyorlar ki:
“Çocuğun avretine riayet edin ve onu örtün. Zira onun avreti de büyüğün avreti gibidir. Allah, avretini açana rahmet nazarı ile bakmaz.” Ramüz-ül Ehadis sh: 321
Mezkûr hükümler müvacehesinde, şabb-ı emred ile, bu yaş devresini geçirmiş büyük bir kimse arasındaki münasebetlerde ciddiyetin muhafaza edilmesi, el şakaları ve güreş gibi laübali hareketlerden uzak durulması ve küçüklere örnek olacak vakarlılık gösterilmesi, bilhassa gençlere ders verenler için daha çok gereklidir. Bu dersler verilirken İslâmî ders âdabına uygun oturma şeklinde, yani ders alan ders verenin önünde oturup dersin kudsiyetine uygun hürmet ve ciddiyet içinde bulunurlar. Hem bu dersler umumi mahalde ve hep beraber olup, şabb-ı emred devresinde olan gençlerin ünsiyetine ve dolayısiyle gayr-ı ciddiliğe kapı açan, hususi mahallere alıştırılmaması elzemdir. “Cemaat namazında dahi çocukların arka safta durmaları sünnettir. Büyük İslâm İlmihali sh:136”
Çocuklara ders verirken vakarlı davranmayı ve lisan-ı hal ile ciddiyet dersini vermeyi emreden hadisler de vardır. Bazı âlimler, şabb-ı emredle (henüz yüzünde tüy çıkmamış çocukla) muanakanın (kucaklaşmanın) da memnuiyetine (yasaklılığına) kaildirler.
Muharremetından olmayan (evlenmelerine engel) kadın ile erkeğin musafaha etmesi (tokalaşması) , dinimizce yasaktır.
“İmam-ı Ahmed İbn-i Hanbel, Nesei, İbn-i Mace ve Tirmizi sahih diyerek Ümeyye bint-i Rukayya Radıyallahü Anha’dan şöyle rivayet etmişlerdir: Müşarünileyha demiştir ki; ben Resulullah’a (S.A.V)biat edelim diye vardığımda… Ya Resulullah! Bizi musafaha etmez misin? dedik. Ben kadınlarla musafaha etmem, ancak yüz kadına sözüm bir kadına sözüm gibidir buyurdu.
Bazı rivayetlerde Resulullah (S.A.V)kadınlara biatı zamanında mübarek eline bir sevb(bez) koyardı, bazılarında bir bardağa su koyup mübarek elini daldırır, sonra da kadınlar ellerini daldırırdı diye varid olmuştur. Meşhur ve mutemed olan budur ki, kadınlarla musafaha etmemiştir.” (Elmalılı Tefsiri sh: 4916)
Bu asırda hakim olan, maalesef oldukça yaygın hale gelen ve manevi bir hastalık olan şu hal ki; dinin emirlerinden herhangi biri şayet kişinin his ,nefis ve aklına uygun geliyor ise onu hemen kabul etmek,şayet bunlara ters düşüyorsa bu hükümleri ya te’vil yoluna, yada inkar yoluna gitmektir ki; her iki hal de Allah muhafaza ebedi hayatı tehlikeye sokmaktadır.
İşte bu sebeble her Müslüman erkek ve kadın bu menfi hale düçar olmamak için tesettürü yaşama babında kusurları olsa da fikri bazda şeriatın emrettiği tesettür şeklini tasvib etmeli,bu tarz yaşayanları takdir edip, kendisi de elden geldikçe yapma azmi ve gayreti içinde olmalı, yapamadıkları için de istiğfarda bulunmaları gerekmektedir. Bu tarz üzere yaşayanları hafife alacak ifade ve tavırlardan şiddetle kaçınmalıdırlar.
ص
Resmin arkadan olması muvafık olmuş ama başörtüsü mevzuya tesettür-ü şer’îye muvafık değil