2. BÖLÜM:
Bu bölümde Bediüzzaman Hazretlerinin okumuş olduğu ezkar ve münacatların bazı hususiyetleri anlatılacaktır.
Bediüzzaman Hazretlerinin okuduğu ezkar ve münacaatların bazı hasiyetleri Risale-i Nur’un müteaddit yerlerinde zikredilmiştir.
Derlememizin bu bölümünde okuyuculara müşevvik ve müreccih olması gayesiyle Külliyat-ı Nur’daki mevcut yerleri nakledeceğiz. Şöyle ki
Hizb-ül Ekber-il Kur’anî’nin bazı hasiyetlerini, Bediüzzaman Hazretleri şöyle anlatır;
Size gönderdiğimizHizb-ül Ekber-il Kur’anî’ninbaşında yazılan ünvan içinde bir cümle noksan kalmış. Şöyle ki:
“Mu’cizatlı bir vird okumak isteyen bunu okusun”yerinde,“Mu’cizatlıveherbir harfi on ve yüzve beşyüz ve bin ve binler kadar sevab ve meyveveren bir virdi okumak isteyen, busemavî virdiokusun” yazılacak.
Kastamonu Lahikası 97 p2
Hem bizim hizb-i Kur’anımız iman hakikatlarına dair âyetleri, hususan sureler başlarındaki âyetleri cem’ettiğinden başlarında بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ yazılmış. Bu hizb,tamamKur’anı okumağa büyük bir şevk verir.Noksaniyet vermez. Hem yirmi günde okunacak arzu edilen bazıimanî âyetlerbir-iki günde bu hizbde okunduğundan,bir zaman bütün surelerin başında bir kısım âyetleriyle beraber, Risale-i Nur’un esasları olan bazıâyât-ı imaniyeyi kendime vird eylemiştim. Sonra bir hizb suretine girdi.
Emirdağ Lahikası II / 152 p3
Münacat-ı Peygamberî olan Cevşen-ül Kebir’in bazı hasiyetleri şöyle anlatılır;
…Kur’anın hakikî ve tam bir nevi münacatıveKur’andan çıkan bir çeşit hülâsasıolan Cevşen-ül Kebir namındaki münacat-ı Peygamberî…
Şualar 246 p son
…Binbir esma-i İlahiyeyesarihan ve işareten bakan ve bir cihetteKur’andan çıkan bir hârika münacat olanve marifetullahta terakki eden bütünâriflerin münacatlarının fevkindebulunan ve bir gazvede “Zırhı çıkar, onun yerine bu Cevşen’i oku”diye Cebrail vahiy getiren“Cevşen-ül Kebir”münacatı içindeki hakikatlar ve tam tamına Rabbine karşı tavsifler, Muhammed’in (A.S.M.) risaletine ve hakkaniyetine şehadet ettiği gibi…
Şualar 625 p son
Bir siyasî memurun iğfali ve “imhası için yukarıdan emir aldık” demesine aldanan bir bekçibaşı, Üstad’ın penceresine geceleyin merdivenle çıkarak yemeğine zehir atmış, ertesi gün Üstad zehirlenerek kıvranmaya başlamıştır. Zehirin tesiri çok azîm olduğu halde, kendisi“Cevşen-ül Kebir gibi evrad-ı kudsiyelerin feyziyleölümden muhafaza olunuyorum.Fakat hastalık, ızdırab çok şiddetlidir.” derdi.
Tarihçe-i Hayat 461 p1
Hizb-i Nurî’de; hem تَفَكُّرُ سَاعَةٍ sırrı, hem küllî bir ubudiyet bulunduğundan; şimdi bu vakitte, kuvvetli bir emareyi müşahede ettim. Bugün Risale-i Nur’un Hizb-i Nurî’sinden bir kısmını ve Cevşen-ül Kebir’den dahi bir kısmını okurken gördüm ki; kâinatın enva’ını ve âlemlerini Yirmidokuzuncu Mektub’un âhir kısmı اَللَّهُ نُورُ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ âyetinin beyanında, seyahat-ı kalbiye ile, herbir İsm-i İlahî bu kâinattaki bir âlemi nurlandırdığını ve zulümatı dağıttığınıgördüğüm gibi; aynen ve daha başka bir şekilde, Cevşen-ül Kebir ve Risale-i Nur ve Hizb-i Nurî dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor,zulümat karanlıklarını dağıtıyor..gafletleri, tabiatları parça parça ediyor. Ehl-i gaflet ve ehl-i dalaletin altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor gördüm. Kâinatı, enva’ıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklar ile tarıyor müşahede ettim. Ehl-i dalaletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında, envâr-ı tevhidi gösteriyor.
Kastamonu Lahikası 231 p4
Âyet-ül Kübra’dan çıkan Hizb-i Nuri ve hülasat-ül hülasasının bazı hasiyetleri ise şöyle zikredilir;
Kardeşlerim! Âyet-ül Kübra Ramazan’da zuhur ettiği gibi; zannımca Ramazan’da da matbaadan çıktığını, Isparta’ya geldiğini ve Ramazan’da serbestiyetle okunması ve câmilere okutmak için girmesi gibi, bu Ramazan-ı Şerif’te Âyet-ül Kübra’dan çıkan ve bir saat tefekkür bir sene ibadet manasını taşıyan Hizb-i Nuriye Âyet-ül Kübra’dan çıktığı misillü, bizim tesbihatımızda otuzüç defa “Lâ ilahe illallah” Âyet-ül Kübra’nın berekâtı ve feyziyleon dakikada aynı hakikat-ı tevhidi vereniki sahife kadar Ramazan’ın nuruyla kalbe ihtar edildi. Ben deon dakikada Âyet-ül Kübra’nın tamamını okuyor gibi ve herbir mertebede, mukaddemesinde denildiği gibi Küre-i Arz’ın küllî dili benim hayalen lisanım olup “Lâ ilahe illallah” der; ve denizler ve dağlar, o unsurların ve insan tabakatlarının lisan-ı halleri benim dillerim olup “Lâ ilahe illallah” der diye, ben de herbir “Lâ ilahe illallah” dedikçe, ya bilisan-ı arz, ya bilisan-ı semavat, ya bilisan-ı cevv, ya bilisan-ı anasır derim.. gibi. İnşâallah, sonra size gönderilecek.
Emirdağ Lahikası I / 59 p son
Size yazmıştım ki: Nasıl “Hizb-i Nuriye” Risale-i Nur’un ve Âyet-ül Kübra’nın bir hülâsasıdır; öyle de on dakika zarfında Hizb-i Nuriye’nin bir hülâsası, bu Ramazan-ı Şerif’in feyzinden ve Ramazan’da te’lif edilen ve yeni intişar eden Ramazaniye Risalesi olan Âyet-ül Kübra’nın otuzüç mertebe-i vücub u vücud ve tevhid otuzüç elsine-i külliye ile tezahür ettiği gibi;ruh ve hayal ve kalb o noktadan öyle bir inbisat ve inkişaf etti ki, herbir mertebenin söylediği “Lâ ilahe illallah” şehadetini dediğim vakit, o küllî lisan benim oluyor gibi azametli bir tevhid hissettiğimden, “Âyet-ül Kübra” güneş gibi iman nurlarını ruhlara telkin edebilir.Şeksiz şübhesiz kanaat ettim ve gördüm ve İmam-ı Ali’nin (R.A.) ona verdiği ehemmiyetin sırrını bildim.
Emirdağ Lahikası I / 69 p son
Üçüncü Mes’ele: Geçen üç sene evvel Ramazan’da te’lif edilen ve yine bu sene Ramazan’da serbest intişar eden Âyet-ül Kübra’nın bir hülâsası olan Hizb-i Nuriye’yi okudum. Fakat bir saatten fazla çekerdi. Birden o hülâsanın da bir hülâsası, on veya onbeş dakika aynı Ramazan’da tezahür etti.
Onu okuduğum zaman, bütün Âyet-ül Kübra’yı okuyorum gibi bir inkişafat-ı imaniye ve تَفَكُّرُ سَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ sırrına mazhar iki veya üç sahifelik arabiyy-ül ibare okuyorum. Vakit bulamıyorum, kendi kalemimle size yazayım. İnşâallah bir zaman size yazacağım.O parçayı benim gibi anlayanlar, kendisine mahsus nüshalarından ya Âyet-ül Kübra’ya, ya Hizb-ün Nuriye’nin âhirinde yazar, tesbihattan ve duadan sonraotuzüç defa”Lâ ilahe illallah”tesbihatımızın yerinde-yalnız sabah tesbihatında-manasını düşünerek onu okuyabilir.
Emirdağ Lahikası I / 88 p 2
İşte Arabî Hizb-i Nurî’nin hülâsat-ül hülâsasındandaimî,tefekkürî bir virdimve AllahüEkbercümlesinin otuzüç mertebesinden üç mertebeyi beyan eden bu gelen Arabî fıkranın bir nevi tercümesi içinde kısa işaretlerle ülema-i ilm-i kelâmı ve akide ülemasını pek çok meşgul eden ilim ve irade ve kudret-i İlahiyenin kâinattaki cilveleriyle, onlarıaynelyakîn iman ile tasdikve onlarla Vâcib-ül Vücud’un bedahetlemevcudiyetine ve vahdaniyetine ilmelyakîn tasdik iletam iman etmeye yol açanbu Arabî fıkradır:
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ وَ قُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِى لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ
فِى الْمُلْكِ وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِىٌّ مِنَ الذُّلِّ وَ كَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
Şualar640 p1
Bir saat tefekkür, bir sene ibadet-i nafilehükmünde… Bir misali“Nur’un Hizb-i Ekberidir”diye müşahede ettim ve kanaat getirdim…
Sizlere Risalet-ün Nur’un Hizb-i Ekber’ini ve Kur’anın Hizb-i A’zamınıgöndermek isterdim. FakatHizb-iA’zam çok uzun olduğundan daha yazdıramadım. Hizb-i Ekber ise, tercüme etmek istedim; şimdilik vazgeçtim. Sizin gibi kardeşlerin tercümeye muhtaç olmadığını düşünüp, yalnız Arabî suretinigöndereceğim, inşâallah.
Kastamonu Lahikası 10 p5
Kardeşlerim! Çoktan size söylemek lâzım gelirken unutmuştum; kerametli Yirmidokuzuncu Söz o Söz’ün yalnız birinci makamıdır. O Söz’ün ikinci makamı ise, ehemmiyetine binaen ki, bir vecihte ona da “Âyet-ül Kübra” namını İmam-ı Ali (R.A.) vermiş olan Yirmidokuzuncu Lem’a-i Arabiye’dirki,“Allahü Ekber” gibi sair tesbihatın mertebelerindeki nurları beyan ediyor ve Hizb-i Nuriye’nin de bir me’hazıdır.
Emirdağ Lahikası I / 62 p2
Evet ben,Hülâsat-ül Hülâsa’yı okuduğum zaman, koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor.Fakat her nev’in lisanı çok geniş olmasından, fikir yoluyla sıfât ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-ı insaniyeye baktığı vakit, o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru nümunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay, hem hazır yanındaki âyinesinde, hiç uzun bir seyahat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır ve
اِنَّ اللَّهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلَى صُورَةِ الرَّحْمَنِ hakikî bir manasını anlar. Çünki Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından, suretten murad sîrettir, ahlâk ve sıfâttır.
Emirdağ Lahikası I /146 p2
Bediüzzaman Hazretleri Sekine’de İsm-i A’zam’ı tazammun eden altı ismin bulunduğunu şöyle anlatılır;
Mecmuat-ül Ahzab’daErcuze namındaki kaside-i mübareki, Fethi Bey’de buldum. Birçok yerlerini okudum. Fazla tedkik edemedim. AncakSekine namı verilenveİsm-i A’zam’ı tazammunedenaltı isim “Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs Celle Celalühü” olarak buldum. Bu esma-i mübarekenin vird edilmesine müsaade ve ne suretle devam iktiza ettiğine emrinizi istirham ederim.
Barla Lahikası 303 p2
Yukarıda nakledilen bazı ezkar ve münacatlara ait faziletler ile kazandırdıkları sevaplar elbette bu kadarla sınırlı değildir. Ancak Bediüzzaman Hazretleri, bu hasiyetlerin ve faidelerin maksud-u bizzat edinerek okunmalarının ihlâs’a zarar vereceği endişesiyle, bunların tamamını zikretmemiştir. Bizde bu çalışmamızda sadece Risale-i Nur’da kaydedilen hasiyetlerle iktifa ettik.
Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri Kur’an’a ait mesaille meşguliyetin mezkur vird ve münacatlardan çok daha ehemmiyetli olduğunu söyleyerek, her zaman talebelerini Risale-i Nur’la meşguliyete sevk ederdi. Barla Lahikasın’da bu durum şöyle izah edilir;
…Fakat bu şuhur-u selâse çok kıymetdardır; Leyle-i Kadr’in sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte, en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor. İnşâallahKur’an’a ait mesaille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirane Kur’an okumakhükmündedir.
Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hemtefekkür, hem kıraat-ı Kur’an manaları risalelerin istinsah ve mütalaalarında vardıritikadındayız. Zâten bu ciheti siz takdir etmişsiniz.
Barla Lahikası 332 p1
ص