Hangi Hallerde Yalan Söylenebilir?
Sual: Bir maslahata binaen kizbin caiz olduğu söylenilmektedir. Öyle midir?
Cevab: Evet, kat’î ve zarurî bir maslahat için bir mesağ-ı şer’î vardır. Fakat hakikata bakılırsa, maslahat dedikleri şey bâtıl bir özürdür. Zira usûl-i şeriatta takarrur ettiği vechile, mazbut ve miktarı muayyen olmayan bir şey, hükümlere illet ve medar olamaz. Çünki mikdarı bir hadd altına alınmadığından sû’-i istimale uğrar. Maahaza bir şeyin zararı menfaatına galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-ı muteber olur. Maslahat, o şeyi terketmekte olur. Evet âlemde görünen bu kadar inkılablar ve karışıklıklar, zararın özür telakki edilen maslahata galebe etmesine bir şahiddir. Fakat kinaye veya ta’riz suretiyle yani gayr-ı sarih bir kelime ile söylenilen yalan, kizbden sayılmaz.
İşarat-ül İ’caz 82
Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. “Urvet-ül vüska” sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir doğruluktur.
Amma maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiş. Maslahat ve zaruret için bazı âlim “muvakkat” fetvası vermişler. Bu zamanda o fetva verilmez. Çünki o kadar sû’-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaatı olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.
Meselâ: Seferde namazı kasretmenin sebebi, meşakkattır. Fakat illet olamaz. Çünki muayyen bir haddi yok. Sû’-i istimale düşebilir. Belki illet, yalnız sefer olabilir. Aynen öyle de, maslahat dahi yalan söylemeğe illet olamaz. Çünki muayyen bir haddi yok, sû’-i istimale müsaid bir bataklıktır. Hükm-ü fetva ona bina edilmez. Öyle ise
اِمَّا الصِّدْقُ وَاِمَّا السُّكُوتُ
Yani yol ikidir, üç değildir. Ya doğru, ya yalan, ya sükût değildir.
Hutbe-i Şamiye 50
Evet her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bazan zarar verse sükût etmek.. yoksa yalana hiç fetva yok. Her söylediğin hak olmalı, fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yok. Çünki hâlis olmazsa sû’-i tesir eder; hak, haksızlıkta sarfolur.
Hutbe-i Şamiye 51
Lafz-ı Kinai’nin kullanılmasıyla Lafzın sadık veya kâzib olması
Malûmdur ki: Fenn-i Belâgatta bir lafzın, bir kelâmın mana-yı hakikîsi, başka bir maksud manaya sırf bir âlet-i mülahaza olsa, ona “lafz-ı kinaî” denilir. Ve “kinaî” tabir edilen bir kelâmın mana-yı aslîsi, medar-ı sıdk ve kizb değildir. Belki kinaî manasıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinaî mana doğru ise, o kelâm sadıktır. Mana-yı aslî, kâzib dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mana-yı kinaî doğru değilse; mana-yı aslîsi doğru olsa, o kelâm kâzibdir. Meselâ: Kinaî misallerinden: (Filanün tavîl-ün necad) denilir. Yani: “Kılıncının kayışı, bendi uzundur.” Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıncı ve kayışı ve bendi olmasa de, yine bu kelâm sadıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa; çendan uzun bir kılıncı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâzibdir. Çünki mana-yı aslîsi, maksud değil.
Sözler 615