SUAL: Risale-i Nur Hizmetinde insanlardan aidat adı altında para toplamak doğrumudur. Üstad’ımız hayatı boyunca insanlardan istiğna etmiştir kimse bunu inkar edemiyor. Ama para toplarken bunu kendi adımıza değil hizmet adına istiyoruz diyorlar. Acaba bu meseleye Risale-i Nur ne diyor? Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
HİZMET İÇİN PARA TOPLAMA ( İSTİĞNA KAİDESİ )
İSTİĞNA: Cenab–ı Hak’tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek.Muhtaç olmayıp zengin olmak.
Dine yapılan hizmetler ibadettir ve ibadet niyeti ve şuuru ile yapılır ve yapılmalıdır.Aksi halde yapılan hizmetin Allah katında makbuliyetinden söz edilemez.Yapılan ibadetin makbuliyeti için ihlas şartı aranır.İhlasın tarifi ise İşarat-ül İ’caz ve Lemalar da şöyle yapılmıştır.
İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.
İşaratül İ’caz 85 p son
…ihlası kazandıran harekâtındaki sebebi,sırf bir emr-i İlahîve neticesi rıza-yı İlahî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı.
Lem’alar 133 p1
Evet,yapılan ibadete bir hikmet,bir faide illet gösterilse, yahut Alllah’ın emrini yerine getirmek veya rızasını kazanmaktan başka maksat takip edilirse, o zaman o ibadet, ibadet olmaktan çıkar,yapanlara uhrevi bir kazanç sağlamaz.Risale-i Nur mesleğinin azami ihlasa bina edildiğini söyleyen Üstad Hazretleri, Emirdağ Lahikası adlı eserinde bu ihlasın kırılmaması için ,mukabilinde dünya saltanatı dahi verilse değişilmemesi gerektiğini şöyle ifade eder.
… mesleğimiz a’zamî ihlastır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâki bir mes’ele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek a’zamî ihlasın iktizasıdır…
Emirdağ Lahikası II. 246 p1
Hassaten ahirzamanda İman kurtarma vazifesini tam bir ihlas üzere yapabilmek ve muhtaçların tam bir kanaatla teslimiyetlerini temin, ancak bu hizmetin maddi, manevi ; dünyevi, uhrevi hiçbir şeye alet edilmediğinin bilinmesiyle mümkün olacağını bildiren Hz. Üstad diyor ki;
…bu keşmekeş dünyasında, imanı kurtaracak ve muannidlere kat’î kanaat verecek bir tarzda; yani hiç bir şeye âlet olmayacak bir tarzda, bir Kur’an dersi vermek lâzımdır ki; küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inadçı dalaleti kırsın, herkese kat’î kanaat verebilsin. Bu kanaat da bu zamanda, bu şerait dâhilinde, dinin hiçbir şahsî, uhrevî ve dünyevî, maddî ve manevî bir şeyeâlet edilmediğini bilmekle husule gelebilir.
Emirdağ Lahikası II. 79 p3
Nümune-i imtisal şahsiyet olan Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:
Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.
Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.
İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîmde, hakkı neşredenler
اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ ٭ اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ diyerek insanlardan istiğnâ göstermişler.
Sûre-i Yâsin’de اِتَّبِعُوا مَنْ لاَ يَسْئَلُكُمْ اَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَcümlesi, meselemiz hakkında çok mânidardır.
Mektubat 13 p2
Yukarıdaki paragrafta geçen “Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” ifadelerinde izah edilen ittiham halinin, bugün de var olduğu bir hakikattır.Bu şartlar dahilinde yardım toplayanlar her ne kadar kendi nefsi için istememiş olsalar dahi , ekser nasın ehl-i tahkik olmaması hasebiyle , Hizmet-i Nuriyede muhtelif ittihamlara sebeb oluyorlar.
Diğer bir husus da; “Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz” cümlesindeki hitap sadece Hz.Üstad’ın kendi nefsi olmayıp,bu yolda hizmet eden umum ehli hizmete bakmaktadır.Zira hem mükellefiz kelimesinin çoğulu ifade etmesi, hem bu tarz ders ve ikazlar yalnız o zamana ve şahıslara bakmayıp,kıyamete kadar hükmü devam edecek olan esasat nevinden olduğundan ,Nur’un hakiki umum talebelerini bağlayıcı niteliktedir.
Hem yine,sadaka ve yardımları kabul etmediği gibi bu tür yardımlara vesile olmadığını,aracılık etmediğini,başkaları adına da yardım toplamadığını Emirdağ Lahikasında Üstadımız şöyle buyurmaktadır.
Kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi, öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp o parayla kendi kitaplarımı, yazan kardeşlerimden satın alıyorum. Tâ Risale-i Nurun ihlâsına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye âlet edilmesin.
Emirdağ Lâhikası I. 272 p son
Evet Bediüzzaman Hazretleri ömrü boyunca şahsı için kimseden yardım kabul etmediği gibi,hizmet için de insanlardan yardım toplamamıştır.Emirdağ Lahikasında geçen, vasiyetnamenin bir zeylidir,başlıklı yazısında; şiddet-i fakrıyla beraber, talebelerinin sayıları altmışa ulaştığı zamanlarda dahi o talebelerin tayinatlarını kendisi verdiği,imkanı olmadığı zamanlarda da şahsi eşyalarını satıp;Tahir Paşa gibi çok sayıda yardım etmek isteyenler olduğu halde ,yardımları kabul etmediğini şöyle ifade eder;
Vasiyetnamenin Bir Zeyli
Eşref Edib’in neşrettiği Tarihçe-i Hayatın otuzuncu sahifesindeki Said’in hususiyetlerinden altı nümunesinden yedinci nümunesi ki, mukabelesiz hediyeyi ömründe kabul etmemek, kanaat ve iktisada istinaden, şiddet-i fakrıyla beraber altmış-yetmiş sene evvelki kendi talebelerinin tayinatını da kendisi verdiği acib vaziyetin şimdiki bir misali ve bir sırrı kaç senedir anlaşıldı diye vasiyetnamenin âhirinde bunu yazmanın zamanı geldi.
Evet şiddet-i fakr ve istiğna ile hediye almamakla beraber Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, yasak olmayan daktilo makinesi ile intişar eden Risale-i Nur’un verdiği sermaye ile şimdi manevî Medreset-üz Zehra’nın dört-beş vilayetinde hayatını Risale-i Nur’a vakfeden ve nafakasına çalışmaya zaman bulamayan fedakâr Nur talebelerinin tayinatınaacib bir bereketle kâfi gelen ve Nur nüshalarının fiatı olan o mübarek sermayeyi ben öldükten sonra da o hâlis, fedakâr kardeşlerime vasiyet ediyorum ki, altmış-yetmiş sene evvelki kaidemi yetmiş sene sonraki şimdiki düsturlarıma aynen tatbik etsinler. İnşâallah Risale-i Nur’un tab’ serbestiyeti olsa, o düstur daha fazla inkişaf eder.
Medar-ı hayrettir ki, o eski zamanda Evkaf’tan beş talebenin tayinatını Van’da Eski Said kabul etmiş. O az para ile bazan talebesi yirmiye, otuza, altmışa kadar çıktığı halde kendi talebelerinin tayinatını kendisi veriyordu. O kanaat ve iktisadın bereketiyle ve kendi beş-altı mavzer tüfeğini satmakla istiğna kaidesini bozmadı. O zaman meşhur Tahir Paşa gibi çok yardımcılar varken kaidesini bozmadı. O altmış-yetmiş senelik düstur-u hayatının bir işaret-i gaybiye ile altmış-yetmiş sene sonra o kanaat ve istiğnanın bir meyvesi inayet-i İlahiye ile ihsan edildi ki, o kadar mahkemeler ve yasaklar ve müsadereler ve eski hurufla izin vermemekle beraber, kaç senedir dört-beş vilayet vüs’atindeki manevî Medreset-üz Zehra’nın fedakâr talebelerinin tayinatını Risale-i Nur kendisi hediye etti.
Emirdağ Lâhikası II / 216 p1
Evet bu vasiyetnamede sarahaten şahsi için yardım kabul etmediği gibi hizmet için dahi Üstadımızın yardım toplamadığı,kabul etmediği anlaşılmaktadır. Yine bu mevzuyu te’yiden elyazma Gayr-i Münteşir bir lahikada ,Bediüzzaman Hazretleri, bir eserini 5000 nüsha basmak isteyen bir nâşir talebesinin bu arzusuna iştirak etmemesinin hikmetlerini beyan ederken şöyle der:
Aziz kardeşlerim!
Kahraman Nazif’in beşbin nüsha kadar teksir fikrine şimdilik iştirak etmediğimin üç sebebi var:
Birincisi: Risale-i Nur’un meşrebi izhar-ı hacet etmemek ve ehl-i dünyanın cemaatlerindeki o sû’-i istimal edilen ianeler toplamak gibi, başkaların malî yardımlarını istememek ve dünya menfaatı için mukaddesatı âlet edenlerin nazarlarında ihlas zararına “ver” dememek, belki istemeden verilse ve kabulü rica edilmek şartıyla alınmaktır. Yoksa bu kadar rakibler karşısında, Nurların hâlis ve sâfi mesleğini muhafazası müşkil olur.
…………………………………..
Kardeşiniz
Said Nursî
(53. no.lu Gayr-i Mümteşir Elyazma Emirdağ Lâhikası 511)
Burada şöyle bir sual akla gelebilir,acaba tümden yardım kapısı kapatılırsa hakiki muavenet yapmak isteyenlerin hayrına engel olunmuş olunmazmı? Böyle bir suale cevap olacak mahiyetde,hem de yapılmak istenen maddi yardımların kabul edilme şartlarının belirtildiği bir Lahikada has bir talebesinin yapmak istediği muavenet teklifine karşı Bediüzzaman Hazretleri şöyle der;
Safranbolu Eflani nahiyesi Mülayim Köyü’nde mütekaid muallim bir kardeşimiz ve Nur’un has şakirdi, Nurların neşri ve tab’ı için âdeta sermayesinin kısm-ı a’zamını teberru etmek istiyor, kabulünü rica ediyor. Ben bu hâlis ve has kardeşimizin fedakârane ve hâlisane ricasını reddedemiyorum ve dünya malları kaide-i şahsiyeme girmediği ve muavenetleri kendime kabul etmediğim için bu işdeki maslahatı da bilemiyorum. İki Isparta’nın kahramanlarına ve Hüsrev ve Tahirî ve arkadaşlarına ve Nazif ve refiklerine bu mes’eleyi havale ediyorum. Nur’un neşri için böyle çok büyük bir hayır ve sevaba mani’ olamam. Sizler ya bütün niyet ettiği mikdarı veyahut bir kısmını iki hisse ile, biri büyük Isparta’nın, biri küçük Isparta’nın makinelerine verilsin. Onun istediği gibi ya teberru veya ileride başka muavenet edenler gibi bir mukabele nev’inde, ya Nurlardan veya başka bir istediği ne varsa vermek suretiyle o has kardeşimizi memnun edersiniz.
Emirdağ Lâhikası I / 182
Bu mektubda dikkat edilecek gayet ehemmiyetli noktalar var:
Evvela, muaveneti yapmak isteyen hâlis bir Nur şakirdidir.Her vermek istiyenden değilde has dairede olan talebelerinden kabul etmiştir.
Saniyen, yapılmak istenen yardım hemen kabul edilmeyip, ancak hayra mani olmak endişesiyle reddedilmeyerek diğer şartlara bakılıyor.
Salisen, evvela yapılmak istenen yardımın bir kısmının kabul edilmesi teklifi öne sürülüyor. Çünki ani ve hissî bir heyecan anında maddi böyle büyük bir yardım teklif edilmiş olabilir.O hissin kaybolduğu bir zamanda pişmanlık yaşanmaması adına kapı açık bırakılyor.
Rabian, bu yardımın borç şeklinde olması veya karşılığında kitab verilmesi gibi şıklar ortaya konularak,yapılacak muavenetin ihlas ve samimiyetinin tam tebarüzüne çalışılmaktadır. Bütün bu tekliflere rağmen muavenette yine ısrar gösteriliyorsa, o zaman tam bir gönül rahatlığı mevzubahis demektir.
İşte hizmet ve himmet ehline her zaman için ehemmiyetli bir ders olan bu tarz mektublar, çeşitli kayıtlarıyla nazara alınırsa hizmet düsturlarının âdeta bir ilmihali vazifesini görmektedirler..
Risale-i Nur Külliyatı müvacehesinde istiğna düsturunun esas mahiyeti, ehl-i hizmetin maddî yardım istememesinden ve ehl-i himmetin de, emr-i İlâhiyi ve vazife-i diniyesini ifa etmesindenvehizmet-i diniyeye hissedar olmanın ehemmiyetini anlayarak yardım etmesinden ibarettir.
Yukarıda bir nebze nakledilen parçalar ve elyazma Emirdağ Lâhikasında ki Hazret-i Üstadın :
“… ihlâs zararına ver dememek belki istemeden verilse ve kabulü rica edilmek şartıyla alınmaktır.”ifadesi,bu mevzuda en öz bir tariftir.
19.02.2009
ص
Yunus Sûresi, 10:72; Hûd Sûresi, 11:29; Sebe’ Sûresi, 34:47; Yâsin Sûresi, 36:21.