Münakaşa ve Münazarada Bazı Usûller
…mesail-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir.
Mektubat 42
…dakik mesail-i imaniyeyi, mizansız mücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz değildir. Mizansız mücadele olduğundan, tiryak iken zehir olur. Diyenlere, dinleyenlere zarardır. Belki böyle mesail-i imaniyenin
-itidal-i demle,
-insafla,
-bir müdavele-i efkâr suretinde bahsi caizdir.”
Mektubat 45
…mesaili münakaşa etmenin birinci şartı;
–insaf ile,
-hakkı bulmak niyetiyle,
–inadsız bir surette,
–ehil olanların mabeyninde,
–sû’-i telakkiye sebeb olmadan müzakeresi caiz olabilir.O müzakere hak için olduğuna delil(*) şudur ki: Eğer hak, muarızın elinde zahir olsa, müteessir olmasın, belki memnun olsun; çünki bilmediği şey’i öğrendi. Eğer kendi elinde zahir olsa, fazla birşey öğrenmedi, belki gurura düşmek ihtimali var.
Mektubat 351
…münakaşa, münazaa ve mesail-i diniyededamarlara dokunacak tarafgirane mübahase etmemek lâzımdır…
Emirdağ Lahikası-1 / 273
…Sebeb-i münakaşa, eğer hadîs ise;
–hadîsin meratibini ve
–vahy-i zımnînin derecatını ve
–tekellümat-ı Nebeviyenin aksamını bilmek lâzım.
Avam içinde
-müşkilât-ı hadîsiyeyi münakaşa etmek,
–izhar-ı fazl suretinde avukat gibi kendi sözünü doğru göstermek ve
–enaniyetini, hakka ve insafa tercih etmek suretinde deliller aramak caiz değildir.
Madem şu mes’ele açılmış, medar-ı münakaşa edilmiş, bîçare avam-ı nâsın zihninde sû’-i tesir ediyor. Çünki şu gibi müteşabih hadîsleri aklına sığıştıramadığı için; eğer inkâr etse dehşetli bir kapı açar, yani küçücük aklına sığışmayan kat’î hadîsleri dahi inkâra yol açar. Eğer zahir-i hadîsin manasını tutarak öyle kabul edip neşretse, ehl-i dalaletin itirazatına ve “hurafattır” demelerine yol açar.
Mektubat 351
…Kardeşlerime tavsiye ediyorum ki: İnşikaka ve iftiraka sebebiyet veren münakaşa etmesinler. Yalnız müdavele-i efkâr suretinde niza’sız mübahaseye alışsınlar.
Lem’alar 106
(*)…Fenn-i Âdâb ve İlm-i Münazara’nın üleması mabeynindeki hakperestlik ve insaf düsturu olan şu: “Eğer bir mes’elenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına tarafdar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünki haklı çıktığı vakit o münazarada bilmediği bir şeyi öğrenmiyor, belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa; zararsız, bilmediği bir mes’eleyi öğrenip, menfaatdar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip, tarafdar çıkar, memnun olur.
İşte bu düsturu ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i tarîkat, ehl-i ilim kendilerine rehber ittihaz etseler, ihlası kazanırlar.
Lem’alar 158 p2
***
Ehl-i İlhad İle Münazara da Bir Usul
İ’lem Eyyühel-Aziz! Ehl-i ilhad ile ve bilhâssa Avrupa mukallidleriyle münazara ile iştigal edenler büyük bir tehlikeye maruzdurlar. Çünki nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedricen hasımlarına mağlub olur ki, bîtarafane muhakeme denilen münsifane münazarada nefs-i emmareye emniyet edilemez. Çünki insaflı bir münazır, hayalî bir münazara sahasında, arasıra hasmının libasını giyer, ona bir dava vekili olarak onun lehinde müdafaada bulunur. Bu vaziyetin tekrarıyla, dimağında bir tenkid lekesinin husule geleceğinden, zarar verir. Lâkin niyeti hâlis olur ve kuvvetine güvenirse, zararı yoktur. Böyle vaziyete düşen bir adamın çare-i necatı, tazarru’ ve istiğfardır. Bu suretle o lekeyi izale edebilir.
Mesnevi-i Nuriye 112