MÜHİM BİR İLTİBAS
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri son asırlarda yaşamış gerek İslam dünyası gerek tüm dünyanın gördüğü en büyük mütefekkirlerdendir. Dini ilimlerle beraber fen ve felsefe sahasında da çok ileri malumata malik olan bu büyük müceddid-i din, hemzaman olduğu bazı kişilerle zaman zaman karıştırılmaktadır. Üstadımız olan Said Nursi‘nin, zaman zaman iltibas edildiği isimler Şeyh Said ve Said Molladır. Her ne kadar bu iltibasın zahiri sebebi isim benzerliği gibi görünse de maalesef hakikatte bazı müfsidlerin su-i kastları bu iltibasa sebebiyet vermektedir. Zira büyük Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin kitaplarında izah ve isbat ettiği imanî hakikatlere hiçbir şekilde mukabele edemeyeceklerini anlayan bu gizli din düşmanları alçakça bir mücadele yolunu ihtiyar edip bazı yanlış anlaşılmalarla o zat-ı mübareki insanların nazarlarında çürütmeye çalışmaktadırlar. Güneşi üflemekle söndürmeye çalışan hevai çocuklardan farkı olmayan bu zındıkları nazara almadan sadece isim benzerliği noktasında iltibas eden insanları muhatab alarak bu iltibası düzeltmek için bazı malumatı zikredeceğiz.
Zamanımızda teknolojinin ilerlemesiyle hususen İnternetin çok yaygın hale gelmesiyle, bilgiye ulaşmak eski zamana göre son derece kolaylaşmıştır. Binlerce hatta milyonlarca web sitesi insanları bilgilendirmek amacıyla bilgi paylaşımında bulunmaktadır. Fakat maatteessüf bu bilgilerin doğruluğunu tahkik eden bir kontrol mekanizmasının bulunmamasından dolayı bu iletişim araçlarını kullanan bazı çevreler birçok insanı yanlı ve yanlış malumatla doldurup hakikate ulaşmalarını engellemektedir. Bu sebeple me’hazsiz ve mesnedsiz hiçbir malumatın nazar-ı dikkate alınmaması gerektiğini siz değerli kardeşlerimizden rica ediyoruz.
Mezkûr iltibasın tadili için Üstadımız olan Said Nursi ile Şeyh Said ve Said Molla hakkında bazı malumatı siz okuyucularımıza arz ediyoruz.
Bediüzzaman Said Nursi (R.A)
80 küsur yıllık hayatını iman ve Kur’an hizmetine adamış bir bahtiyardır Said Nursi. 1878 yılında Bitlis’e bağlı Nurs köyünde doğdu. İlk gençlik yıllarında mazhar olduğu vehbi ilimle herkesi kendine hayran bırakarak bihakkın Bediüzzaman ünvanını aldı. 1900’lü yılların başında İstanbul’a geldi. Pay-i taht-ı İslamiyette olması münasebetiyle ümmet-i Muhammed’in (a.s.m) manevi hastalıklarını tesbit etmeye başladı. Medreset-üz Zehra namında dini ve fenni ilimlerin beraber okutulacağı bir medrese açma fikrini devrin padişahı olan Sultan Reşat’a kabul ettirdi. Medreseyi açmak için Van’a geldikten kısa bir süre sonra birinci cihan harbi başladı. Gönüllü alay komutanı olarak tüm talebeleriyle beraber doğu cephesine katıldı. Ruslara esir düştü. 3 yıllık esaretin ardından firar ederek İstanbul’a geldi. İngilizlerin boğazı işgaline şiddetle karşı çıkıp kendi canını tehlikeye atmak pahasına Hutuvat-ı Sitte adlı eseri neşretti. Bu cesaretli mücadelesi Ankara’nın dikkatini çekince meclis tarafından Ankara’ya davet edildi ve yine meclis tarafından merasimle karşılandı. Devam eden yıllarda Van’daki bir mağarada inzivaya çekildi.
Bu tarihlerde vuku bulan Şeyh Said olayıyla alakası olmamasına rağmen, devrin yöneticileri tarafından bu olay bahane edilerek Barla’ya sürgün edildi. Bu sürgün yıllarında yazdığı Risale-i Nur külliyatıyla iman hizmetini başlattı. Vefat ettiği 1960 yılına kadar da iman Kur’an hizmetine devam etti.
Şeyh Said (R.H)
1865 veya 1866 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde doğdu. Medrese eğitimi aldı. Nakşibendi tarikatına mensubdur. Babası Şeyh Muhammed’in vefatından sonra kendisi şeyh oldu. 1925 yılında kıyam ederek Şeyh Said olayı diye bilinen olayı başlattı. Olayın ilk patlak verişi Abdulkadir Badıllı’nın Mufassal Tarihçe-i Hayatında şöyle anlatılır:
“… O zamanki ismiyle PİRAN Kasabasına (Diyarbekir’in Dicle Kazası) gelmişti. Takvim 10 Şubat 1925’i gösteriyordu. O günü kasabada bir düğün merasimi de varmış. Şeyh Said de o düğüne davetliymiş. Düğün şenliğinin tam ortasında, köye bir üst teğmen ile bir kaç musellah jandarma gelmişler, bir mahkûmu ta’kib ediyorlarmış. Mahkûmun da düğün arasında olduğunu haber almışlar. Üst teğmen makûm’u hemen istemiş.. köyün ileri gelenleri ne kadar rica etmişlerse, üst teğmen dinlememiş.. Sonra Şeyh Said, bizzat ve şahsen gitmiş, üst teğmenden rica etmiş, kefil olmuş, “Düğün bitsin, ben kendi elimle onu size teslim ederim” diye va’detmiş. Fakat üst teğmen yine dinlememiş.
Köydeki düğün şenliğinin havasını bozacak davranışlarda bulunmuş ve ısrarında direnmiştir. Isrardan başka, jandarmalara mevzi’ almalarını emretmiş, işi kuvvete ve silâh zoruna getirmiştir. Üst teğmenin bu hareketini seyretmekte olan ve burada oturmakta olup ağabeysine ev sahipliği yapan Şeyh Said’in küçük kardeşi Abdurrahim dayanamamış, ağabeyisinin iznini almadan, üst-teğmene ve jandarmalara ateş etmiş, müsademe olmuş, neticede üst teğmen ile iki jandarma eri ölmüşler.
Ankara Hûkûmeti de, herhalde önceden istihbarat vasıtasıyla Şeyh Said’in Şark’taki dolaşmalarının farkında olmuş olacak ki, hadise Ankaraca duyulur duyulmaz, hemen Şeyh Said’in yakalanması için emir verilmiş ve işte Şeyh Said hadisesinin hareket noktası böylece patlak verivermiştir.”
Aynı yıl içerisinde devlet güçleri ayaklanmayı bastırarak istiklal mahkemelerinde verilen kararla Şeyh Said ve 47 arkadaşını idam etti.
Şeyh Said, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin nüfuzundan faydalanmak ve bizzat destek almak maksadıyla kendisine bir mektup yazar. Bu mektuba da büyük üstad Said Nursi yine bir mektupla karşılık verir. Mezkûr mektup şöyledir:
Türk milleti asırlardan beri İslamiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez. Siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet irşad ve tenvir edilmelidir.
(Tarihçe-i Hayat 150)
Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bu harekete kesinlikle destek vermeyip bilakis yatıştırmak istemesine mukabil yukarıda da arz ettiğimiz gibi kasıtlı olarak bu hadise ile ilişkilendirilmek istenmiş ve sürgün edilmiştir.
Said Molla
1880 yılında Mısırda doğan Said Molla hukuk eğitimi alıp avukatlık yapmıştır. İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından olan Said Molla her fırsatta İngilizleri över ve İngiliz mandası fikrini halka kabule çalışır. İstanbul’da Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Hutuvat-ı Sitte ile İngilizlerin kafalarına vurduğu aynı zamanda bu zat, yayınladığı İstanbul gazetesiyle İngilizler lehinde yayın yaparak onların dostluğunu kazanmamız gerektiği fikrine halkı inandırmaya çalışıyordu. Hatta Süleyman Ayaz efendinin bir hatırasında geçtiği üzere Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini İngilizlere şikayet edip onların onu yakalaması için eşkalini veriyordu.
(Mufassal Tarihçe-i Hayat 515)
Bu zat bütün ömrü boyunca İngilizlerin menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapmış ve meclis tarafından vatan haini olarak ilan edilmiştir.
Netice-i Kelam
Mezkûr beyanattan da anlaşılacağı üzere bu üç şahsiyet birbirinden çok farklı fikirlere sahip olup aynı zaman ve hatta bazen yakın mekânda olmalarına rağmen birbirlerine manen çok uzak yöntemlerle hareket etmişlerdir. Said Nursi ve Şeyh Said ikisi de Kur’an için hayat sürdürmüş olmalarına rağmen metod olarak birbirinden çok uzaktırlar. Hele İngiliz ajanı yaftasını yiyip vatan haini ilan edilen Said Molla bu her iki şahsiyetten de fersahlarca uzaktır.
ص